Evrendeki ince ayar EVRENDEKİ İNCE AYAR
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış
olandır. Rahman (olan ALLAH)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve
uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir;
herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra
gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan)
umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi,
3-4)
"Görmüyor musunuz; ALLAH, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştırı" (Nuh Suresi, 15)
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde
ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle
takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)
Materyalist felsefe, evrendeki ve doğadaki tüm sistemlerin
kendi kendine işleyen birer makine gibi olduğu ve bunlardaki kusursuz
düzen ve dengenin yaratıcısının rastlantılar olduğu iddiasıyla ortaya
çıktı. Ancak günümüzde, materyalizmin ve onun sözde bilimsel dayanağı
olan Darwinizm'in geçersizliği, bilimsel olarak ortaya konmuş
durumdadır. (Bkz. Harun Yahya,
Evrim Aldatmacası, Araştırma Yayıncılık; Harun Yahya,
Hayatın Gerçek Kökeni, Araştırma Yayıncılık)
20. yüzyılda birbiri ardına gelen bilimsel bulgular, hem astrofizik hem
de biyoloji alanlarında, evrenin ve canlıların yaratıldığını ispatladı.
Bir yandan Darwinizm'in tezleri bir bir çökerken, diğer yandan da
evrenin yoktan yaratıldığını gösteren Big Bang teorisi ve maddesel
dünyada büyük bir tasarım ve "
hassas ayar" (fine tuning) bulunduğunu gösteren bulgular, materyalizm iddialarının asılsızlığını bir kez daha gösterdi.
Canlılığın oluşması için gerekli olan koşullara baktığımızda, bir tek
Dünya'nın böylesine özel bir ortama sahip olduğunu görürüz. Yaşam için
elverişli olan bu ortamı sağlamak içinse saymakla bitiremeyeceğimiz
kadar koşul aynı anda, kesintisiz olarak gerçekleşmektedir. Evrende
yaklaşık olarak 100 milyar galaksi ve her birinde ortalama 100 milyar
yıldız ve bir o kadar da gezegen olduğu düşünülürse, Dünya'da böylesine
istisnai bir ortamın oluşmasındaki önem daha iyi anlaşılacaktır.
8Big Bang'in patlama hızından atomların fiziksel dengelerine, dört temel
kuvvetin oranlarından yıldızların simya işlemlerine, Güneş'in yaydığı
ışığın cinsinden suyun akışkanlık değerine, Ay'ın Dünya'ya olan
uzaklığından atmosferdeki gazların oranına, Dünya'nın Güneş'e olan
uzaklığından ekseninin yörüngesine olan eğimine, Dünya'nın kendi
etrafındaki dönüş hızından Dünya üzerindeki okyanusların, dağların
fonksiyonlarına kadar her detay bizim yaşamımız için olağanüstü
derecede uygundur. Bugün bilim dünyası evrenin bu özelliklerini, "
İnsani İlke" (Anthropic Principle) ve "
İnce Ayar"
(Fine Tuning) kavramlarıyla ifade etmektedir. Bu kavramlar, evrenin,
amaçsız, başıboş, tesadüfi bir madde yığını olmadığını, aksine insan
yaşamını gözeten bir amaca göre, hassas bir biçimde tasarlandığını
özetlemektedir.
Yukarıdaki
ayetlerde Allah'ın yaratmasındaki ölçü ve uyuma dikkat çekilmektedir.
Furkan Suresi'nin 2. ayetinde "ölçüp biçmek, ayarlamak, ölçüyle yapmak"
anlamlarına gelen "takdiyr" kelimesi, Mülk Suresi'nin 3. ayeti ile Nuh
Suresi'nin 15. ayetinde ise "
uyum içinde olan" anlamına gelen "
tibaka" kelimesi kullanılmaktadır. Ayrıca ALLAH Mülk Suresi'nde "
ihtilaf, aykırılık, uygunsuzluk, düzensizlik, zıtlık" anlamlarına gelen "
tefavutin" kelimesi ile uyumsuzluk arayanın bunda başarılı olamayacağını bildirmektedir.
20. yüzyılın sonlarına doğru kullanılmaya başlanan "hassas ayar" (fine
tuning) ifadesi de, bu ayetlerde bildirilen gerçeği tasdik etmektedir.
Son 20-30 yıl içinde pek çok bilim adamı veya bilim yazarı, evrenin bir
rastlantılar yığını olmadığını, aksine her detayda insan yaşamını
gözeten olağanüstü bir tasarım ve ayar bulunduğunu gösterdiler. (Bkz.
Harun Yahya,
Evrenin Yaratılışı, Araştırma Yayıncılık; Harun Yahya,
Mucizeler Zinciri,
Araştırma Yayıncılık) Evrendeki birçok özellik, evrenin yaşam için özel
olarak tasarlandığını açıkça göstermektedir. Fizikçi Dr. Karl Giberson,
bu gerçeği şöyle ifade etmektedir:
Son 40 yıldır, fizik ve
kozmolojideki gelişmeler bilim sözlüğüne "tasarım" kelimesini geri
getirdi. 1960'ların başında fizikçiler, insan hayatı için açıkça "ince ayar"
yapılmış bir evrenin örtüsünü açtılar. Evrende hayatın var olmasının,
kesinlikle olanaksız ve kusursuz bir dengedeki fiziksel faktörlere
bağlı olduğunu keşfettiler.9
İngiliz astrofizikçi Prof. George F. Ellis, bu ince ayardan şöyle söz etmektedir:
(Evrendeki) bu kompleksliği mümkün kılan kanunlarda hayret verici bir ince ayar görünüyor. Evrende var olan bu kompleksliğin gerçekleşmesi, "mucize" kelimesini kullanmamayı çok güçleştiriyor.10
Big Bang'in patlama hızı:
Evrenin oluşum anı olan Big Bang'de kurulan dengeler, evrenin tesadüfen
oluşamayacağının göstergelerinden biridir. Avustralya'daki Adelaide
Üniversitesi'nden ünlü, matematiksel fizik profesörü Paul Davies'e
göre, Big Bang'in ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere
milyarda bir oranda (1/1018) bile farklı olsaydı, evren ortaya
çıkamazdı.
11 Stephen Hawking de, Zamanın Kısa Tarihi isimli eserinde evrenin genişleme hızındaki bu olağanüstü dengeyi şöyle kabul eder:
Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten
sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir
daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.
12Dört kuvvet:
Bugün modern fiziğin kabul ettiği "dört temel kuvvet"in -yerçekimi
kuvveti, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer
kuvvet- iletişimi ve dengesi sayesinde, evrendeki tüm fiziksel
hareketler ve yapılar meydana gelir. Bu kuvvetler, birbirlerinden
olağanüstü derecede farklı değerlere sahiptirler. Ünlü moleküler
biyolog Michael Denton, bu kuvvetler arasındaki hassas dengeyi şöyle
açıklamaktadır:
Eğer
yerçekimi kuvveti bir trilyon kat daha güçlü olsaydı, o zaman evren çok
daha küçük bir yer olurdu ve ömrü de çok daha kısa sürerdi. Ortalama
bir yıldızın kütlesi, şu anki Güneşimiz'den bir trilyon kat daha küçük
olurdu ve yaşama süresi de bir yıl kadar olabilirdi. Öte yandan, eğer
yerçekimi kuvveti birazcık bile daha güçsüz olsaydı, hiçbir yıldız ya
da galaksi asla oluşamazdı. Diğer kuvvetler arasındaki dengeler de son
derece hassastır. Eğer güçlü nükleer kuvvet birazcık bile daha zayıf
olsaydı, o zaman evrendeki tek kararlı element hidrojen olurdu. Başka
hiçbir atom olamazdı. Eğer güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik
kuvvete göre birazcık bile daha güçlü olsaydı, o zaman da evrendeki tek
kararlı element, çekirdeğinde iki proton bulunduran bir atom olurdu. Bu
durumda evrende hiç hidrojen olmayacak ve yıldızlar ve galaksiler, eğer
oluşsalar bile, şu anki yapılarından çok farklı olacaklardı. Açıkçası,
eğer bu temel güçler ve değişkenler şu anda sahip oldukları değerlere
tam tamına sahip olmasalar, hiçbir yıldız, süpernova, gezegen ve atom
olmayacaktı. Hayat da olmayacaktı.13
Gök cisimleri arasındaki mesafeler:
Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki devasa boşluklar
Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi için zorunludur. Gök cisimleri
arasındaki mesafeler Dünya'daki yaşamı destekleyecek biçimde pek çok
evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Michael Denton,
Nature's Destiny (Doğanın Kaderi) isimli kitabında süpernovalar ve yıldızlar arasındaki mesafedeki dengeleri şöyle açıklamaktadır:
Süpernovalar
ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur.
Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon
mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri
istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova
tarafından dağıtılan madde o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine
benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer
evren yaşam için uygun bir mekan olacaksa, süpernova patlamaları çok
belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm
yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu
uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır.14
Yerçekimi:
- Eğer daha güçlü olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla amonyak ve metan biriktirir, bu da yaşam için çok olumsuz olurdu.
- Eğer daha zayıf olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla su kaybeder, canlılık mümkün olmazdı.
Güneş'e uzaklık:
- Eğer daha fazla olsaydı: Gezegen çok soğur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, gezegen buzul çağına girerdi.
- Eğer daha yakın olsaydı: Gezegen kavrulur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, yaşam imkansızlaşırdı.
Yerkabuğunun kalınlığı:
- Eğer daha kalın olsaydı: Atmosferden yerkabuğuna çok fazla miktarda oksijen transfer edilirdi.
- Eğer daha ince olsaydı: Hayatı imkansız kılacak kadar fazla sayıda volkanik hareket olurdu.
Dünya'nın kendi çevresindeki dönme hızı:
- Eğer daha yavaş olsaydı: Gece gündüz arası ısı farkları çok yüksek olurdu.
- Eğer daha hızlı olsaydı: Atmosfer rüzgarları çok çok büyük hızlara ulaşır, kasırgalar ve tufanlar hayatı imkansızlaştırırdı.
Dünya'nın manyetik alanı:
- Eğer daha güçlü olsaydı: Çok sert elektromanyetik fırtınalar olurdu.
- Eğer daha zayıf olsaydı: Güneş rüzgarı denilen ve Güneş'ten
fırlatılan zararlı partiküllere karşı Dünya'nın koruması kalkardı. Her
iki durumda da yaşam imkansız olurdu.
Albedo etkisi: ((Yeryüzü tarafından emilemeden geri yansıyan güneş ışığı))
- Eğer daha fazla olsaydı: Hızla buzul çağına girilirdi.
- Eğer daha az olsaydı: Sera etkisi aşırı ısınmaya neden olur, Dünya
önce buzdağlarının erimesiyle sular altında kalır daha sonra kavrulurdu.
Atmosferdeki oksijen ve azot oranı:
- Eğer daha fazla olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde hızlanırdı.
- Eğer daha az olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde yavaşlardı.
Atmosferdeki karbondioksit ve su oranı:
- Eğer daha fazla olsaydı: Atmosfer çok fazla ısınırdı.
- Eğer daha az olsaydı: Atmosfer ısısı düşerdi.
Ozon tabakasının kalınlığı:
- Eğer daha fazla olsaydı: Yeryüzü ısısı çok düşerdi.
- Eğer daha az olsaydı: Yeryüzü aşırı ısınır, Güneş'ten gelen zararlı ultraviole ışınlarına karşı bir koruma kalmazdı.
Sismik (deprem) hareketleri:
- Eğer daha fazla olsaydı: Canlılar için sürekli bir yıkım olurdu.
- Eğer daha az olsaydı: Okyanus zeminindeki besinler suya karışmaz,
okyanus ve deniz yaşamı dolayısıyla bütün Dünya canlıları olumsuz
etkilenirdi.
Dünya'nın ekseninin eğikliği:
Dünyanın ekseni yörüngesine 23 derecelik bir açıyla eğim yapar.
Mevsimler bu eğim sayesinde oluşur. Bu eğim şimdiki değerinden daha
fazla ya da daha az olsaydı, mevsimler arasındaki sıcaklık farkı aşırı
boyutlara ulaşacağından yeryüzü üzerinde dayanılmaz sıcaklıkta yazlar
ve aşırı soğuk kışlar yaşanırdı.
Güneş'in büyüklüğü:
Güneş'in yerinde daha küçük bir yıldızın var olması, Dünya'nın aşırı
derecede soğumasına, büyük bir yıldızın var olması ise Dünya'nın
sıcaktan kavrulmasına neden olurdu.
Ay ile Dünya arasındaki çekim etkisi:
- Eğer daha fazla olsaydı: Ay'ın şiddetli çekiminin, atmosfer şartları,
Dünya'nın kendi eksenindeki dönüş hızı ve okyanuslardaki gelgitler
üzerinde çok sert etkileri olurdu.
- Eğer daha az olsaydı: Şiddetli iklim değişikliklerine neden olurdu.
Ay ile Dünya arasındaki mesafe:
- Eğer biraz daha yakın olsaydı, Ay Dünya'ya çarpardı.
- Eğer biraz daha uzak olsaydı Ay uzayda kaybolur giderdi.
- Eğer biraz daha az yakın olsaydı, Ay'ın Dünya üzerinde meydana
getirdiği gel-gitler tehlikeli boyutlarda büyürdü. Okyanus dalgaları,
kıtaların alçak yerlerini kaplardı. Bunun sonucunda ortaya çıkan
sürtünme okyanusların ısısını artırır ve Dünya'da yaşam için gerekli
olan hassas ısı dengesi yok olurdu.
- Eğer biraz daha az uzakta olsaydı, gelgit olayları azalırdı ve bu da
okyanusların daha hareketsiz olmasına neden olurdu. Durgun su denizdeki
hayatı tehlikeye sokar, bununla birlikte soluduğumuz havadaki oksijen
oranı tehlikeye girerdi.
15Dünya'nın ısısı ve karbon temelli yaşam:
Yaşamın temeli olan karbon elementinin varlığı belli sınırlarda kalan
sıcaklığa bağlıdır. Karbon, aminoasit, nükleik asit ve proteinler gibi
yaşamı oluşturan temel organik moleküller için gereken bir maddedir.
Dolayısıyla hayat, ancak karbon temelli olarak var olabilir ve bunun
için de mevcut sıcaklığın en az -20 0C en çok +120 0C olması
gerekmektedir. Nitekim Dünya'nın ısısı tam bu aralıktadır.
Burada sayılanlar Dünya'da yaşamın oluşabilmesi ve canlılığın devam
edebilmesi için gereken, son derece hassas dengelerden sadece
birkaçıdır. Yalnızca burada sayılanlar bile evrenin ve Dünya'nın
tesadüfler sonucunda, rastgele olayların ardı ardına gelmesiyle
oluşamayacağını kesin olarak ortaya koymak için yeterlidir. 20.
yüzyılda kullanılmaya başlayan "ince ayar", "insani ilke" kavramları,
Kuran'da yüzyıllar evvelinden bildirilen "uyum ve ölçü ile yaratılış"ı
tasdik etmektedir.